GÖRKEMLİ TARİHİYLE “FENER”
Haliç’in kıyısında Balat’la Cibali ve Ayakapı arasında yer alan semtin adı limana giren gemileri selamlayan Fanarion’dan yani fenerden geliyor. Gerek Bizans, gerekse Osmanlı döneminde şehrin pek makbul bir semti olmamasına karşın tarihsel süreç onu sadece İstanbul’un değil, Balkan ve Akdeniz dünyasının en önemli ve anlamlı yeri yapmıştır. Bu olguya yol açan etmenlerden biri Patrikhane’nin 17.asır başlarında Fener’e taşınması, öteki İstanbul hayatında, Osmanlı kültüründe ve yönetim örgütünde özel bir yeri olan Fenerli soylu beylerin temayüz etmesiydi. Çünkü Fener, Ortodoksların ruhani merkeziydi; Babıâli’nin dışişleri ofisinin en seçkin, öne çıkan memurlarının, yani Fenerli soylu tercüman beylerin semtiydi.

Aynı zamanda Babıâli adına Balkanları, Efak ve Boğdan’ı idare eden sistemin merkeziydi. 1711’den, yani Kantemir’in ihanetinden sonra Osmanlı Eflak ve Boğdan’ı hospodar olarak atadığı Fenerli beylerle yönetmiştir. İşte bu yüzden İlber Ortaylı Fener’i şöyle tanımlar: “Fener, Haliç kıyısındaki bu dar semt, 1500 yıllık görkemli tarihinin sıkıştığı bir dünya tiyatrosudur. Şimdi perde kapanmış, o renk cümbüşü toz tabakasının altında kalmış gibi, ama perdeyi yeniden açmak mümkün.” Kültür turu rehberlerine düşen görec de tozlarını silkip perdeyi şöyle bir aralamaya çalışmaktır.

 

Rum ağırlıklı bir semt olan Fener’deki en önemli kilise Patrikhane Kilisesi’dir. Göz kamaştıran güzellikteki templon’u (ikonastasis), özellikle de pek nadir taşınabilir mozaik ikonaları mutlaka görülmelidir. Fener sokaklarında gezerken tepede kırmızı tuğladan süslü Fener Erkek Lisesi görünür. Bir şatoyu andıran bu eklektik yapıyı 1881’de Rum mimar Dimasis yapmış. Bir zamanların ünlü Patrikhane Akademisi’ni yeniden yaratmak istemişler. Onun hemen karşısında şehir efsanelerine konu olmuş Moğolların Meryem’i adlı Rum Ortodoks Kilisesi vardır. Onun da karşısında bir zamanların en iyi öğretmen yetiştiren Yoakimion Kız Lisesi bulunur. Okul 1988’de öğrenci yokluğu nedeniyle kapatılmıştır.

 


Kıyıda, Mürselpaşa caddesinde ilerlerken solda Kasın Eserleri Kütüphanesi vardır. Bir avuç kadın entellektüelin çabasıyla yaratılan bu kütüphane 1990 yılının Ocak ayında açılmıştır. Biraz ilerde sağda sadece Fener’in değil dünyanın en ilginç yapılarından biri karşımıza çıkar: Sveti Stefan Kilisesi. Rum Ortodoks Patrikhanesi’yle uzun süren bir mücadele sonunda kazanılmış bağımsızlığı simgeleyen bu tamamen demirden prefabrike kilisenin mimarı Hovsep Aznavur’dur. Dünya konut literatürüne Fener Evleri adı altında giren Fenerli beylerin konaklarından ne yazık ki bir şey kalmamıştır.

 
Fener, önce Fener-Balat rehabilitasyon projesi sonra da kentsel dönüşüm projesinin tetiklediği kısmi soylulaştırmayı Balat’tan çok daha yoğun yaşamıştır. Patrikhane civarında sokaklara bir göz attığımızda sayısız mülkün el değiştirmiş olduğu, geleneksel kahvehanelerin cafe’lere dönüştürüldüğü görülüyor. Ve en önemlisi birbiri ardı sıra açılan dükkanların, yaratılan mekânların, buralarda sunulan, satılan şeylerin hiçbirinin yıllardır semtte yaşayan insanlara değil, sadece dışarıdan semti gezmeye gelenlere yönelik olduğu göze çarpıyor. 
Soylulaştırmanın esamesinin okunmadığı tek yer meşhur Balat semt pazarı, şimdilik… 


Benim Adım İstanbul -  Cibali - Balat Günlük Gezi alternatiflerimize bakmayı unutmayın!!

 

Call Center